18 Ağustos 2014 Pazartesi

Noah

Bilen bilir Darren Aronofsky her daim en sevdiğim yönetmenlerden biri olmuştur. Bunda şaheseri The Fountain'ın yeri mühim. Üzerinden yıllar geçse de "hayal ettiğim film" ölçütlerine bu kadar yaklaşabilen başka film tanımıyorum. (Bir nebze de Cloud Atlas diyebilirim)

Popüler kültür karşıtı olmanın yanından geçmesem de kendisinin en popüler filmi olan Black Swan en az sevdiğim filmi oldu. Siyah Kuğu sahnesi gibi bir kaç epik an dışında sevmedim, sevemedim.


Pek tabii Darren Aronofsky'nin süte doyduğu an, Clint Mansell'ın müzikleri ile görselliğinin birleştiği andır. Nitekim Noah'da da aynı gelenekten vazgeçmiyoruz.

Filme dönecek olursak Noah, Aronofsky'nin "dünyevi" meselelerden kurtulup kendi mistik dünyasına dönüşünün eseri diyebiliriz.

Imdb'de çok düşük puan alınıp yerden yere vurulmasına karşın diyebilirim ki bu sene kendi adıma izlediğim en etkileyici film oldu. Bundan sonra spoiler gelecek.


Tufan öncesi dünyanın sahibini gelişmiş ve kendini yok eden bir uygarlık gösterdiği açılış sahnesi ile zaten film kalbimi kazandı. Esas lanetlenen olgu olan Nuh'un insani tasviri, bocalamaları, bir seçilmişe yakışmayacak karmaşalar içinde olması asıl filmi güçlü kılan detaylar oldu benim için.

Filmin genel dokusu masalsı ve etkileyici, arkada muhteşem müziklerle bu etki artıyor. Ancak filmi eleştirirken "fantastik" sever izleyicinin "O kuşlar nasıl geldi oraya", "O hayvanlar nasıl uyudu çok saçma", "Bir kere sığmaz ki oraya o kadar varlık" gibi yorumlarını gerçekten anlamak mümkün değil. Ki bu tür eleştirileri yapan pek çok kişinin zaten dinsel inançları olduğunu düşünürsek çelişki artıyor, neyse bunu geçelim.


Filmi eleştirebileceğim en önemli kısım Tubal Cain'in tufan sonrası gemi içindeki varlığıydı. Anlamsız bir gerilim yaratmak için bu tür bir filme eve saklanan psikopat komşu karakterinin yedirilmesi, sonra Screamvari bir şekilde elinde bıçakla çevresindekilere saldırması gibi sahneler son derece gereksizdi.

Ancak bunun dışında Nuh'un kraldan çok kralcı olup tanrının işaretlerini bir sınav olarak görmesi gibi bocalama sahneleri aslında son derece gerçekti, çünkü son derece insaniydi.


Anthony Hopkins'in çizdiği Methuselah portresi de filme en renk katan kısımlardan biri olmuş. Alevli kılıç sahnesi müthişti. (Kendisi oynamasa da)

Favori sahnem gözcülerin toprak bedenlerinden kurtulup göğe yükseldikleri andı. Gerçekten orada "ilahi" bir an yaşandığını hissetmek mümkün. Ayrıca evrim sahnesi de gayet güzeldi. İnsana geçişte akıllı tasarıma göz kırpsa da dini temelli bir filmde Fat Boy Slim klibi çıkmasını beklemek biraz imkansızdı. (Gene de yapsan sana puanım dokuz değil on olurdu kanka, olsun)


Velhasıl eğer biraz mistik, epik şeylerden hoşlanıyorsanız önyargısız bir zihinle izlediğinizde filmden epey keyif alacağınızı düşünüyorum. Son olarak Aronofsky'nin ileriki sinema kariyerine gişe filmleri yapıp para kazanma zorunluluğu kaçınılmaz olsa da voleyi vurduğu bir sonraki filmden sonra gene bu tarz işlere dönmesi temennim. Hele şöyle bir Atlantis filmi yapsa tadından yenmez, buradan yetkililere sesleniyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder